Sokağa çıkamadığımız bu günlerde en çok yaptığımız eylem okumak oldu. Bu yazıyı okumak da 4 dakikanızı alacaktır, keyifli okumalar📖.
Alıntı: … meslektaşlarım ve ben, liderlerin en başarılı oldukları dönemde hiç kimseyi kopya etmediklerini görüyoruz. Kendi temel değerlerine ve yeteneklerine başvuruyorlar; paradoksal bir şekilde, kendi normal var oluş halleri olmayan, ama kendileri için hakiki olan zihinsel çerçevede hareket ediyorlar. Ben bu durumu liderliğin temel hali olarak adlandırıyorum. – Robert E. Quinn/HBR’S 10 MUST READS-Kendinizi Yönetmek.
Türkiye’de özellikle güneş enerjisi sektörünü yakından takip ediyorsanız şu sözleri çok duymuşsunuz veya okumuşsunuzdur: ‘Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok.’ Bir de Almanya benzetmesi tabii: ‘hem bizden daha az ışınım alıyor hem de bizden daha çok GES’e sahipler’. Acaba yukarıdaki sözlerin anlatmak istediği o ‘iyi olan’ları tekrarlamak gerçekten yeterli mi? Veya sadece tek bir konuyu baz alarak(bu yazıda örneğin; enerji) olayları analiz edip tekrarladığımızda aynı başarıyı elde edeceğimizi düşünmek doğru mu? Dillere pelesenk olan bu sözleri önceden dinleyip büyüsüne kapılırdım ama artık derinine inme vaktim geldi diyerek ufak bir araştırma yaptım.
Özellikle enerji sektörü gelişime çok açık bir sektör olduğu için tüm paydaşların her zaman tetikte ve konfor merkezli değil; sonuç merkezli olması gerekiyor. İnsanoğlunu da konfor alanından çıkarmak oldukça zor olduğu için teşvik edici bir şeylerin olması gerekiyor. Bu sebeple devlet yeniyi uygulatmak için teşvik veriyor. Konforunu bozmaya değecek yatırımcılar da buna reaksiyon veriyor ve ekosisteme bir yenilik ekleniyor. Burada reaksiyon verme hızı ve öngörme yeteneği de sizi başarının öncülerinden yapıyor ve yukarıdaki deyimlerin içine girerek tarihe geçiriyor.
Bu durum güneş enerjisi sektöründe de çok farklı işlememiş. Stat.OECD verilerine göre 26 ülke güneş enerjisi sektörü ile teşvik sayesinde tanışmış. Bir süre sonra ülkelerden bazıları ihalelerle daha düşük teşvik rakamlarına indirebilirken, bazıları piyasa fiyatını kabul ettirebilmiş. Ben de sizin gibi aşağıdaki tabloya baktığımda Türkiye’nin teşvik rakamının ne kadar cömert olduğunu bir kez daha hatırladım. Başlangıçta cezbetmeyen rakam kısa sürede zirveye oturmuş.
Teşvik rakamları; aslında dolaylı olarak çok fazla parametreyi etkilese de direkt olarak sadece yatırımın gelir tablosunda kullanılan rakamlar. Yatırımın değerini sorgulamak için maliyetlere de baktığımızda durum yaklaşık aşağıdaki gibi diyebiliriz.
Bir de ülkelerin yıllık elektrik üretim değerlerine bakarsak hangilerinin daha cömert veya varyemez olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bu verileri kullandığımızda ise yatırımın değerini somut bir şekilde gösteren geri ödeme sürelerine ulaşmak mümkün. Teşviği erken kesen ülkeleri devre dışı bıraktığımızda tablo aşağıdaki gibi oluyor.
Farkedeceğiniz üzere teşvik(FIT) rakamları düşse dahi çoğu ülkede geri dönüş sürelerinde azalma meydana gelmiş. Bu rakamların birebir gerçekleştiğini söylemek çok iddialı olur ama trendin bu şekilde devam ettiğini söylemek yersiz olmaz diye düşünüyorum. Peki bu yıllardaki GES kurulu güç değerlerinde nasıl değişiklikler olmuş? Teşvik rakamı düştüğü için yatırım miktarı azalmış mı, yoksa yatırımlar asıl cazibeyi oluşturan geri dönüş süreleri ile paralel şekilde mi ilerlemiş?
İki grafiğe uzaktan baktığımızda benzer veya birbirini takip eden renklerle karşılaşıyoruz. Gelin beraber bir kaç tanesini daha yakından incelemek adına grafiğe dökelim.
Avustralya oldukça dikkat çekici. Bir şekilde devlet yatırım geri dönüş süresini(GDS) yıllar geçse de sabit tutmayı başaran bir teşvik mekanizması oluşturmuş. Tahmin ediyorum bu güven ile de yatırımlar ivmelenerek devam etmiş. Zaten böyle bir ortamda yatırımların durması ilginç olurdu.
Dikkat çeken başka ülke ise Hollanda. Sanki devlet kontrollü bir şekilde yatırımcıların nabzını yoklamış ve arz-talep dengesini sağlamaya çalışmış gibi. Ki bu dengeyi 2017 de sağlamış olmalı ki yatırım geri dönüş süresi sabitleşmiş. Endonezya için de aynı şey söylenebilir.
Gelelim meşhur Almanya’ya. Aslında tek yaptığı konfor merkezli değil sonuç merkezli davranması. Ülkenin temel liderlik haline geçişi 2012 öncesinde zaten başlamış. O zamanlar verdiği cömert teşvik ile sektörü olgunlaştırmış. Stratejisi ile de hızlı reaksiyon veren özel sektöre gereğinde dur demesini bilecek kartlarını saklamış. Sonrasında ise teknolojiyi en hızlı şekilde piyasa fiyatlarına indiren ülke olmayı başarmış. Kısacası; Almanya tam anlamıyla kendini yönetmeyi başarmış bir lider gibi ilerlemiş.
Son olarak Türkiye’ye bakalım. Diğer ülkelerin aksine sadece teşvik rakamına odaklanarak bir strateji belirlenmiş. Bu da kolay tahmin edileceği gibi yatırımlarda bir patlamaya sebep olmuş. Strateji başta doğru kurgulanmayınca da ipin ucu kaçmasın diye farklı yöntemlerle önlenmek zorunda kalmış. Bu da Türkiye’de sıkça duyulan ‘oyun içinde kuralları değiştirmek’ deyimini doğurmuş.
Ama bu deyim yavaş yavaş rafa kalkacak ve biriken mühendislik tecrübesi ile biz de sektörde ihraç eden ülkeler arasına katılacağız.
12.02.2021
Gürsel der ki
Aydınlatıcı bir yazıydı. Teşekkürler…