Hiç sağ kolunuz oldu mu veya sizi yarı yolda bırakmayacağına emin olduğunuz bir eş, bir kişi, bir ekip? Olmadıysa da bu güvensizliği ortadan kaldırmak adına verdiğiniz emeği, yaptığınız masrafı hiç hesapladınız mı? Hele bir de düzen sağlayıcı rolündeyseniz ya güveneceğiniz insanları yanınıza alacaksınız ya da bunun maliyetine katlanacaksınız. Bu bir topluluğa önderlik ederken de aynı, düzeni sağlamaya çalışırken de…
Bir adayı yaşanılabilir kılmak, bir adada hayatta kalabilmek oldukça zordur. Tabii ki İstanbul’daki adalardan bahsetmiyorum. En yakın komşusunun 1.000’lerce km uzakta olduğu devlet adalardan bahsediyorum. Her devlet gibi bu devletlerin de refah seviyesini her zaman daha ileriye taşıyabilmesi için muhakkak donanımlı insanlara ihtiyacı olur.
Donanımlı kişiler okuyarak bu donanımları kazanırlar. En uygun fiyatlı donanım sahibi insanlar da ülkenin kendi milletinden insanlardır. Çünkü onların aileden uzak kalma maliyeti yoktur. Fakat ada insanlarının bunu sağlaması oldukça zordur. Okumak için yurtdışına gitmeleri gerekir, iyi bir eğitim alıp ülkesine dönerlerse yeterli olmaz. Aynı zamanda meslek tecrübesi kazanmaları gerekir. Çünkü adada teorik bilgiyi faydalı kullanmalarını sağlayacak meslek tecrübesi yüksek insan azdır. Tecrübeyi de kazandıktan sonra memleketine hizmet etmek üzere adaya geri dönerler. Eğer dönmezlerse, bazı mesleklerde hiç tecrübe kazanmazlarsa veya kendilerini memleketlerine borçlu hissetmezlerse devletin bunun maliyetine katlanması gerekir. Yerlilere yapılacak harcamayı devlet garantili bir projeye ait ilk yatırım maliyeti, profesyonellere yapılacak harcamaları ise öngörülemeyen işletme maliyeti olarak değerlendirdiğimizde işin ne kadar ciddi olduğu ortada.
Ayrıca doğru profesyonellere ulaşmak da oldukça zordur. Aileden uzak kalma maliyetleri oldukça yüksektir. Sadakatleri sorgulanır, neticede olaya sadece iş olarak bakarlar. Halbuki adayı yaşatmak fedakarlık ister. Aidiyet duygusunu hissetmek gerekir. İşimi yaptım eyvallah deyip eve gidemezsiniz. Bir zincirin halkası olarak birilerinin yaptıklarından veya yaşantısından etkilendiğiniz gibi başkalarının da hayatını etkilersiniz. Örneğin; bir enerji santralinde problem çıktığında ertesi gün ilgilenirim diyemezsiniz, elektrik için başka seçenek yoktur. Duş alırken şarkı söylemeyi düşünemezsiniz, temiz su oldukça kısıtlıdır. Sırf zevk için büyük araç alamazsınız, yollar dardır ve kilitlendiğinde alternatifi yoktur. Kısacası kaynak ve imkanlar oldukça kısıtlıdır.
En büyüğe veya en güzele değil, en faydalıya ihtiyaçları vardır. Sıradan çözümler işlerini çözmez. Sınırlı kaynak ve bilgi birikimi onları bazı istemedikleri durumlara muhtaç bırakır. Bile bile lades olurlar. Ama bunu yönetmek zorundadırlar çünkü başka şansları yoktur. Bu yolda onlara destek verecek her güvenilir istihdam onlar için bir mücevher gibidir.
Ama siz hikayelerine dahil olmaya kendinizi hazır hissettiğinizde de o kadar kolay sizi içeriye almazlar. Sanırım muhtaç oldukları bir çok teslimiyette istediklerini elde edemediklerinden bu tedbirleri. İşlerini çözdüğünüz sırada her türlü yardıma hazırlar fakat şahsi bir konuda yardıma ihtiyacınız olduğunda umursamazlar. Örneğin; çalışırken su veya yemek desteği vermezler fakat işi bitirebilmeniz için gerekli tüm teknik desteği ve insan kaynağını size sunarlar. Başta benciller diyordum ama biraz düşündükten sonra fark ettim ki ben de olsam aynı sınırı koyardım. Kim bilir kaç kere güvendiler ve yüz üstü bırakıldılar? Kaç kere iyi niyetlerinin veya saflıklarının kurbanı oldular? Sırf adayı yaşatmak için yaptıkları fedakarlıkların, vazgeçtikleri hayallerin, aldıkları sorumlulukların onları daha temkinli ve hatta tavırlı yapması kadar doğal ne olabilir ki?
Yine de güzeldir ada hayatı. Hayatta kalma hissini her zaman hissedersin ama aynı zamanda cennettir toprakları.
Bir yanıt yazın